top of page

YABANCI DİL NASIL ÖĞRENİLİR

  • Yazarın fotoğrafı: Dr.Aliosman Dağlı
    Dr.Aliosman Dağlı
  • 12 dakika önce
  • 2 dakikada okunur

Ülkemizde hem akademik hem de meslekî açıdan başarıya giden yol, lisana vukufiyetten (dil yeterliliğinden) geçmektedir. Dünyevî başarı için İngilizce, dinî alandaki yetkinliğin güçlendirilmesi ve ana kaynaklara ulaşılabilmesi için ise Arapçanın öğrenilmesi büyük önem taşır. Farklı alanlarda çalışan kişilerin çeşitli dilleri bilmeleri kendileri açısından önemli olsa da özellikle bu iki dilin öğrenilmesi neredeyse herkesi ilgilendirmektedir.

Ancak, anaokulunda eğitime başlanmasına rağmen ülkemizde dil konusunda kayda değer bir başarı elde edilememiştir. Biz ise bu konudaki eksikliği bir nebze de olsa giderebilmek için bazı önerilerde bulunmaya çalışacağız.

Objektif Seviye Tespiti: Objektif bir seviye tespit sınavı yapılmalı, dil bilgisi düzeyi belirlenmeli ve bu verilere dayanılarak sınıflar oluşturulup ders kitapları seçilmelidir.

Bireysel Eğitim: Dil becerisi yüksek ve düşük olanlar özel eğitimlere tabi tutulmalı, gerekirse bire bir ders almaları sağlanmalıdır.

Hedef Dilde İletişim: Mümkünse ikinci seviyeden itibaren sınıf ortamında anadil konuşulmamalıdır. Anlamı bilinmeyen sözcük ve deyimler yine öğrenilen dilde açıklanmaya çalışılmalıdır.

Konuşmaya Odaklanma: İlk iki seviyede çok düşük düzeyde gramer bilgisi verilmeli, daha ziyade konuşma yetisi kazandırılmaya çalışılmalıdır. Yine mümkün olduğunca, o dili sınıf ortamında konuşan kişilerle diyalog kurulması sağlanmalıdır.

Kelime Dağarcığı: En çok kullanılan fiil, isim, sıfat ve edatlar farklı hafıza teknikleriyle ilk aşamada ezberletilmelidir. Her aşamada bunlara yenileri eklenerek, bunların konuşma ve yazma becerilerinde kullanılması istenmelidir.

Okuma ve Çeviri Pratiği: Farklı dönemlere ait gazete yazıları ve bilimsel makaleler üçüncü aşamadan itibaren çevrilmeye başlanmalıdır.

Yurt Dışı/Kamp Deneyimi: Dördüncü aşamadan sonra ya özel olarak oluşturulmuş ve anadilin konuşulmadığı bir dil kampına ya da öğrenilen dilin konuşulduğu ülkeye üç aylık bir eğitim gezisine gidilmelidir.

Yukarıdaki tavsiyeler uygulanıp dil iyice öğrenildikten sonra, kullanılabileceği bir alan da oluşturulabilirse gün geçtikçe dil melekesi daha da artar. Öyle ki, hiç bilinmeyen kelimeler bile sezilebilir; atasözleri ve deyimler kişisel kültüre dâhil olur. Hatta kişi zaman zaman o dilde rüya görür veya mırıldanır; o dilin sahibi olan kültürü içselleştirip kültürel bir dönüşüme bile maruz kalabilir.

Batı’da kalıp gün içinde sürekli o dilleri konuşan kişilerin orta vadede asimile olduğu maalesef bilinen bir gerçektir. Yine Suudi Arabistan’da ve onun etkisindeki Arap memleketlerinde kalan kişilerin, Hanefî-Maturidî-Sufî ya da Şâfiî-Eş’arî-Sufî kodlarımızı bırakıp Selefî-mezhepsiz veya geniş mezhepli, bedevî meşrepli ve daha kaba bir hâle dönüştüğüne maalesef birçok kişide şahit olunmaktadır.

Sonuç olarak, dil öğrenmek yalnızca dinî veya dünyevî başarı için değil, insanın dünyayla ve kültürlerle kurduğu bağ için de hayati öneme sahiptir. Ancak hiçbir kazanım, bireyin kendi kültürel köklerinden kopmasını haklı kılmaz. En zor dil bile doğru yöntem ve disiplinle aşılabilir; önemli olan, bu yolculukta kendi kimliğimizi koruyarak ilerlemektir. Böylece kişi, yeni bir dili öğrenmekle kalmaz; farklı dünyaları anlar, kendini geliştirir ve köklerine sadık kalarak gerçek bir entelektüel zenginliğe ulaşır.

Dr. Aliosman DAĞLI

 
 
 

Yorumlar

5 üzerinden 0 yıldız
Henüz hiç puanlama yok

Puanlama ekleyin
bottom of page