EKONOMİK KALKINMA KATMA DEGERİ YÜKSEK ÜRETİMLE MÜMKÜNDÜR
- Dr.Aliosman Dağlı

- 20 Kas
- 2 dakikada okunur
Başta ABD ve Çin olmak üzere dünyayı sömüren, doğayı kirleten sülükler, ikinci ya da üçüncü dünya ülkesi olarak gördükleri devletleri ya pazar ya hammadde kaynağı ya da angarya işlerini yaptırdıkları ayakçıları olarak görmektedirler. Türkiye yukarıdaki üç kategoride de görülmektedir. Türkiye'nin; altın, gümüş, bor, bakır gibi madenleri bir taraftan yabancı şirketler tarafından işletilerek, Çin, ABD ve AB ülkelerinde üretilen katma değerli ürünlere pazar haline geldiği, diğer taraftan da katma değeri düşük, maliyetli yarı mamuller ürettirilerek sömürüldüğü göz ardı edilemeyecek bir hakikattir. Yine ülkenin güzide eğitim kurumlarının, öğrencileri kargaşaya sürüklenerek ve hocaları transfer edilerek içleri boşaltılmakta, Aselsan gibi teknoloji üreten kurumlarımızın gözbebeği mühendisleri katledilerek ülkemizdeki katma değeri yüksek üretimin önüne geçilmeye çalışılmaktadır. Neredeyse 5-10 yılda bir zuhur eden ekonomik krizler ve darbe girişimleri de gelişmiş ülkelere olan beyin göçünü artırmıştır. İki asırdır ülkemizi sömüren güçler milli kalkınmanın temelinde milli şuurun yattığını bildikleri için ülkemizde devşirdikleri, din ve millet düşmanlarıyla iş birliği yaparak fikrî kalkınmanın da önüne geçmeye çalışmışlardır. Tek parti zulmünden kurtulan milletimizin iradesine defalarca set çekilmek istenmişse de kaynağını ehli sünnet itikadından alan bu selin önüne geçememişlerdir. Yüz gram ağırlığındaki bir cep telefonu karşılığında aylarca çalışmak zorunda kalan milletimiz, madenlerini işlemeden sattığı için adeta dünya sanayisinin hamallarından biri haline gelmiştir. Marka ve tescil konusundaki zafiyet, özellikle tekstil ve makine sanayisinde trajikomik hale gelmiştir. Öyle ki, ülkemizde üretilen bir deri mont yüz liraya İtalya’ya ihraç edilmekte, üzerine bir marka iliştirilerek ülkemize bin yüz liraya satılmaktadır. Makine sanayisinde de özellikle yedek parça üretim ve tedarikinde benzeri durum söz konusudur. Teknoloji üretimi yapmak isteyen kurum ve kuruluşların önüne geçmek için, işbirlikçilerin vasıtasıyla yurtdışından maliyeti düşük alternatif ürünler getirilip bu kurum ve kuruluşlar iflas ettirilmeye çalışılmaktadır. Yine Anadolu’da ciddi bir kalkınmayı hedefleyen bazı holdingler, bazı kurum ve kuruluşlara sızan işbirlikçi kişiler tarafından hukuki ve bürokratik açıdan sıkıştırılarak tasfiyeye ya da küçülmeye mecbur bırakılmışlardır. Bu kuruluşların yönetimleri hakkında işbirlikçi medya tarafından iftira kampanyaları başlatılmış, ortakların, müşterilerin ve tedarikçilerin korkuya kapılıp beraber hareket etmelerinin önüne geçilmeye çalışılmıştır. Günümüzde de işbirlikçi medya, memleketimizin güzide kurum ve kuruluşlarını faaliyetlerini kamuoyu indinde değersizleştirmeye çalışmakta, bunu başaramaz ise de girişimci yöneticileri hakkında gözden düşürücü yayınlar yapmaktadır.
Yeraltı kaynaklarımızın sınırlı ve rekabet gücümüzün zayıf olduğu göz önünde bulundurulacak olursa, hammadde, yarı mamul ve yedek parça üretimi gibi bizi ne öldürecek ne de onduracak şeylerin üretimine devam etmemiz, belli bir zaman sonra iyice tükenip ekonomik olarak çöküşe geçmemize neden olacaktır. Bu hususta yapılacak en temel iki şey:
1. Meslek liselerinin ve teknik üniversitelerin nitelik kazandırılarak özendirilmesi.
2. Doğal kaynaklarımızın envanterinin tam olarak çıkarılarak en verimli şekilde kullanılması.
Sürdürülebilir ekonomik kalkınmanın temeli, dışa bağımlılığı azaltan, yerli kaynaklara ve yüksek katma değerli üretime dayalı bir sanayi yapılanmasından geçmektedir. Ülkemiz, teknik eğitimi güçlendirip millî teknolojiyi teşvik ederek üretim zincirinin her halkasında söz sahibi olmalı, böylece ekonomik bağımsızlığını tahkim edip millî egemenliğini pekiştirmelidir.



Yorumlar